Doğumunun 100. Yılında Tarık Buğra’yı çeşitli yönleriyle anlama ve anlatma çabasının bir ürünü olarak kitaplaşan bu çalışma, dil hassasiyeti ve edebiyata sadakatini hiçbir zaman kaybetmeyen bir yazarı gelecek kuşaklara tanıtma iddiası taşımaktadır.
İnsanın düşünce gücünü tahrik ederek onu düşünmeye zorlamak amacıyla yazdığını söyleyen Tarık Buğra’nın temel meselesi, eşref-i mahlûkat kabul ettiği insana, büyüklüğünü anlatmaktır. Bu sebeple Türk edebiyatında yerli ve millî bir damarın güçlenmesinde olduğu kadar, yerelden evrensele ulaşan bir bakış açısıyla, Türkiye’nin hafızası olarak nitelenebilecek eserler kaleme alırken aynı zamanda insanın bireyleşme ve ruhsal büyüme sürecinin aşamalarını iç dünyanın zenginliğinden yola çıkarak anlatır.
Hikâye ile başlayan yazarlık sürecini roman, tiyatro, deneme, gezi yazısı ve fıkra gibi farklı türlerle çeşitlendiren Tarık Buğra, kurguladığı özgün vakaları, ezberleri bozan karakterleri ve okuyucusuna her dönemde söyleyecek sözü olan metinleriyle Türk edebiyatının klasikleri arasında yer almıştır.